Büşra Yılmaz Ölüme Fısıldayan Adam Kİtap Yorumu

YouTube kitap kanalımda Büşra Yılmaz'ı ve Ölüme Fısıldayan Adam kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: youtu.be/mw9srhkgYL8


Ölmeden önce okunması gereken değil okumadan önce ölünmesi gereken kitaplar serisine "tabii ki de para vermedim yayınevi"nden devam ettiğim bu kitap beni yine aşırı paranormal başkası adına utanma alemlerine sürükledi.


Öncelikle kitabın isminden ve içeriğinden bahsetmem gerekirse Yunan mitolojisindeki ölüler dünyası tanrısı Hades, Mısır mitolojisindeki ölüm ile cenaze tanrısı Anubis ve başka bir ölüm meleği olan Azrail bile bu kitaba bir gün rastlasalardı ölüm tanrısı olmak yerine herhalde bereket, çiçek, böcek, yaşam tanrısı falan olmak isterlerdi diye düşünüyorum.

Kitaptaki başlangıç sahneleri o kadar inanılmaz derecede başarısız ki, bu kitabı okumak yerine Kemal Sunal ile Şevket Altuğ'un başrollüğünü yaptığı Tokatçı filmindeki Karbonat Erol'un keklenmesini izleseydim eminim daha çok zevk alırdım. Hatta bu kitabı okuduğum sırada aklımdan aynı şu şekilde bir diyalog geçtiğini de söyleyebilirim...


- Haça maça takiko, Ölüme Fısıldayan Adam'ı okumuşko?

- Ölüme Fısıldayan Adamko? Bokoto yemişişko.

Her şey bir tarafa bu kitabı oluşturmak için size bir tarif veriyorum... Leon filmindeki küçük kızı canlandıran Natalie Portman'ı alın ve Scorsese'nin Taksi Şoförü filmindeki yan karakterlerden birini canlandıran Harvey Keitel'ı alın, biraz da balık çorbası ve okyanus kokulu duş jelini karıştırarak bu tepkimenin sonucunda Ölüme Fısıldayan Adam kitabını siz de kendi evlerinizde kolaylıkla oluşturabilirsiniz bence.


Kitaptaki erkek karakterin lakabının "Dağınık Saç" olmasıyla aslında bu kitabın ve yazarının neden Head & Shoulders sponsorluğu alamadığını da anlamadım. Oysaki Cristiano Ronaldo veya Mehmet Günsür ile birlikte bu kitaptaki Dağınık Saç adlı karakter kepeksiz ve dağınık olmayan saçlar için bir işbirliği içerisinde bulunabilirmiş ama tam reklam setine girecekken yanlışlıkla bir kitabın sayfalarına girmiş gibi geldi.

Bu kitapta dikkatimi çeken en büyük şeylerden bir diğeri de, sanırım ki Büşra Yılmaz bu kitaptaki Yosun ve Özgür'ün ağızlarına bir manyetizma sistemi yerleştirmiş. Yosun'un dudağına yerleştirilen + kutupla, Özgür'ün dudağına yerleştirilen - kutbun 3 sayfada bir birleşmesini eğer bir kitap olarak okumak isteseydim herhalde lisedeki fizik kitaplarımdan birini açıp manyetizma konusundaki testleri çözmeyi tercih ederdim kardeşim.


Yukarıdaki konunun sebeplerinden bir tanesi aslında kitapta testosteron ve östrojen hormonlarının halay çekmesi. Çünkü kitaptaki karakterlerin davranışları o kadar nevrotik ve psikolojik açıdan bozuk ki, mesela karakterler normal bir insan gibi değil sürekli "sert" bir şekilde kapıya yaslanıyor, evde en çok merak edilen yer mutfak, salon falan değil tabii ki de "yatak odası" oluyor, gözler elbette her daim "göğüsler"e kayıyor, dudaklar sık sık dudaklara "bastırılıyor", çocuklara "küçük fahişeler" deniyor, bir vücut hiçbir zaman kuru olmuyor ve hatta Özdilek'ten bir bornoz bile almayı akıl edemeyip sürekli "ıslak vücutlar"la gezen sosyopat insanlar haline geliyorlar. Hatta bana "oooohaaa artık" dedirten bu kitabın 59. sayfasındaki gibi "birkaç ufak taciz" bile normalleştirilecek kadar ileri gidiliyor.

Yani bu kitap Virginia Woolf'un "Kadınlık korunmaya muhtaç bir şey değildir" ilkesine o kadar aykırı bir kitap ki, muhtemelen Virginia Woolf böyle bir kitabın çıktığı bir zamana rastgelseydi bu kitabı matbaa işlemi sırasında yok etmek için ne pahasına olursa olsun mezardan iskeletiyle birlikte kalkıp basım makinesinin içine kendisini de koyup o makineyi patlatırdı bence, bunu başaramasaydı bile bütün kitapları tek tek en yakındaki krematoryuma atmak isterdi.


Pekiiii diğer yazarların kullandıkları varoluş, acı, özlem, yalnızlık, sevgi, empati, vicdan, ahlak gibi yığınla temanın aksine bu kitapta hangi metaforlar kullanılmış dersiniz? Evet, "balık", "deniz tuzu", "yosun", "okyanus". Yani deniz tuzu üreticisi Billur Tuz ve Türkiye'nin yıllardır değişmeyen ançüez markası Süper Kartal, bir gün kendilerine Büşra Yılmaz adında bir yazarın rekabet edeceğini hiç hesaba katmamışlardır bence.


Kitapta o kadar fazla balık, tilki, köpek, sırtlan, hipopotam gibi hitaplar geçiyor ki, kitabı bir süre sonra kendi habitatında beslenmek için yiyecek aramaya çıkan bir vahşi hayvan gibi düşünmeye başladım. Hatta Nat Geo Wild ekibinin bu kitabı keşfettiğinde ortaya çıkacak olan belgeseli izlemek için şimdiden mısırlarımı patlatmaya hazırladığımı söyleyebilirim.

Ayrıca "Balık ol ve hayatın tadını çıkar" felsefesiyle birlikte herhalde bugüne kadar okuduğum kitaplar arasında en çok balık edebiyatı yapılan kitap unvanını kazanmış olabilir bu kitap. Meşrubat edebiyatına alışkınım fakat balık edebiyatını ne yazık ki ilk kez okuyorum. Bunun da sebebinin müsilajdan dolayı satışları etkilenen balık restoranı sahiplerine müşterilerin yediği her balık menüsünden sonra bu kitabın müşterilere hediye edilerek başlatılan bir viral reklam olduğunu düşünmekteyim.


Ben yine de bu kadar şeyden sonra size bir amme hizmetinde bulunarak bu kitaptaki en can alıcı sahneleri sizler bu kitabı okuyup da zaman kaybetmeyesiniz diye söylemeyi kendime bir insanlık görevi olarak addediyorum. Bu kitaptaki Pınar intihar ediyor, Özgür ve Yosun Levent ve Hale'nin düğününü basıyor, kitabın en sonunda da Özgür ölüyor. Ve işte... Bu kitabı okumana artık hiç gerek kalmadı.


O yüzden bu kitabı okumak yerine şu söylediğim 5 kitabı okursanız kendinize çok büyük bir iyilik yapabilirsiniz:

1- Jack London, Beyaz Diş

2- Tolstoy, Efendi ile Uşağı

3- Orhan Kemal, Önce Ekmek

4- Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken

5- Nazım Hikmet, 835 Satır


Son olarak, ben ölüme fısıldamayı değil de bu kitaba 10 puan vererek ortalama puanını 8.5'a çıkartan binlerce kişinin kulağına şöyle bir fısıldamak istiyorum:


"Siz kafayı mı yediniz?"