Beyza Alkoç Karantİna Kİtap Yorumu

YouTube kitap kanalımda Beyza Alkoç'u ve Karantina kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: youtu.be/2Ia6xxuNANg


Nasıl ki "boş yapma, yıkık, duyar kasma, kral, düştüm, yorma reis" gibi kelimeler Z kuşağı turnusolü ise Beyza Alkoç'un Karantina serisi de bir o kadar Z kuşağı turnusolüdür arkadaşlar.


Şimdi girelim bakalım... Karantinaya.

Kitabın adının devamı Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi olduğu için öncelikle bunun ne demek olduğundan bahsedeyim. Hristiyanlık inancında kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan dört atlıdır bu arkadaşlar. Bunu duyunca aklıma şöyle bir şey geldi... Sanırım bu kitap da Türk Edebiyatı'nın kıyamet alameti olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Hatta koronavirüsten yaklaşık 2 yıl önce bir salgından ötürü karantinaya gireceğimiz konusunda kehanette bulunduğu için Beyza Alkoç, Ortaçağ'da yaşamış Nostradamus adlı kahinin reenkarne hali bile olabilir.

Lana Del Rey'in kendi şarkısında su-su-summertime summertime sadness demesi gibi bu kitabı okuduğum sırada benim de içimden "ka-ka-karantina karantina sadness" diyesim geldi sürekli. Hatta Çağdaş Türk Edebiyatı adıyla sürekli çok satanlarda bulunan ve içleri erkeğin kadın üstündeki tahakkümü, cinsiyetçi küfürler ve şiddet gibi alt metinlerle dolu bu tür kitapları, esas nitelikli Çağdaş Türk Edebiyatı yazarlarımız olan, halen yaşayan ve adlarını bir avuç insanın bildiği Serkan Türk, Pelin Buzluk, Mehmet Yılmaz, Mehmet Eroğlu veya Faruk Duman gibi isimlere tulum giydirip karantinaya almalıyız esas!


Dediğim gibi, kitabın her sayfası argo değil bildiğiniz ağır küfürlerle dolu, çocuklara ve gençlere kesinlikle önerilmemesi gerekmesine rağmen 1000kitap istatistiklerinde okuyanların %70'i 14-17 yaş arası çocuklarımız. Bu konu çok ciddi bir konu bence, zira gençlerimiz böyle kitapların içinde yazanları birbirine karşı söyleyip kendilerine örnek olarak alıyor. Kitabın içinde neredeyse her sayfada olan küfürleri incelemeye yazsaydım bu inceleme şikayet alıp kaldırılırdı, gerisini siz düşünün. Yani mesela Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli kitabını her ne kadar Türk Edebiyatı'nın en iyi eserlerinden biri olarak görsem de içeriğindeki cinsellik ögeleri ve klinik vakalar nedeniyle yine çocukların yaşına uygun bulmam, bulamam.

Ayrıca erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünün alt metinde sürekli işlenmesi demiştik değil mi... Hah işte. Bu konu çok daha sıkıntılı bir konu. Gerek Sümeyye Koç'un Hercai kitabında gerek Büşra Küçük'ün Kötü Çocuk kitabında gerekse de Beyza Alkoç'un Karantina kitabında alt metinlerde işlenen şey, erkeğin kadına psikolojik ve fiziksel tahakkümünün göze ısrarla sokulması. Siz bu kitapları önceden hiç duymamış olabilirsiniz fakat gençlerimizin büyük çoğunluğu bunları okuyor. Hatta Karantina kitabının içinde pek çok benzeri bulunan bir cümleyle örnek vereyim bu durumu:


"Bu iş bitene kadar senin sahibin benim. Ne dersem o!" (s. 36)


Wattpad'den ünlenip Çağdaş Türk Edebiyatı adıyla satılan pek çok kitabın içinde işlenen bir konudur bu: "Kadın köle ve erkek de efendi-sahip." Alttan alta gençlere aşılanan mesaj bu işte. Sürekli kadına hakimiyet kurulup o sanki bir köle gibiymiş gibi ve erkek de ona gücünü her şekilde kanıtlamalıymış şeklinde bir ima var. Beyza Alkoç'a sormak isterdim: "Sen de bir kadınsın Beyza ve 18 yaşın altındaki çocuklara okuttuğun bu kitabın içerisinde neredeyse her sayfada ağza alınmayacak küfürler ve kadının bir ezikmiş gibi gösterilmesi var. Genç nesli nasıl zehirlediğinin farkında mısın?" diye.

Kitabın içinden bahsetmek istediğim bir diğer konu, kitabın 137. sayfalarında yapılan ve birbirini en çok seven çiftin belirlendiği Romeo ve Juliet yarışması. Yani Shakespeare, Karantina kitabının bu kısmını okusaydı muhtemelen Romeo ve Juliet'i hiç yazmazdı ve şu anda mezarında kemiklerinin sızlamasını istemeyip bir krematoryumda cesedinin yakılmasını isterdi herhalde. Çünkü Beyza Alkoç, Romeo ve Juliet'i o kadar yanlış anlamış ki, onların masum, bilinçsiz, toy aşkı yerine burada erkeğin kadına tahakküm kurduğu, her sayfada görmekten şaşırdığım küfürlerden geçilemeyen ve hiç de masum olmayan bir aşk var.


Beyza Alkoç bir röportajında şöyle demiş : "Aslına bakarsanız Karantina basit bir fikirle ortaya çıkmış fakat benim içimde çok büyük bir yere sahip olmuş bir seri. İstediğim şey az önce bahsettiğim gibi okurlara çözebilecekleri bir bulmaca vermekti." Ben sana bulmacayı veriyorum kardeşim, katil Onur'un babası. Hepsi bu. Oh beee... Bak, kitabı okumana gerek kalmadı. Kocaman bir spoiler yedin ve zaten bütün kitap bu bulmaca üzerine kuruluydu. Hadi artık okuma böyle kitapları ve sana önereceğim, senin de yaşına uygun olan şu kitapları okumayı dene:


1- Dostoyevski, İnsancıklar

2- Yaşar Kemal, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca

3- Stefan Zweig, Gömülü Şamdan

4- Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde

5- Miguel de Unamuno, Sis

Beyza Alkoç, Z kuşağının ilgi ve beğeni müptelası Instagram hesapları için artık o kadar büyük bir tapınma kaynağı olmuş ki, muhtemelen Osho ve Kubrick'in Eyes Wide Shut filmindeki gibi Beyza Alkoç'un da kendisine özel mistik bir tarikati olsa gerek. Aksi takdirde kitapları kendi kimliği ve olgunlaşıp gelişmek için değil sosyal medyada ilgi görüp statü kazanmak için okuyan, Beyza Alkoç'un çobanlığında sürüleşip bu kitabı Twitter Türkiye trendlerine bile sokacak kadar müridi bir araya toplamak gerçekten bir hayli zor görünüyor. Çünkü kabul etmek gerekir ki, bu kitap, bir kitap değil. Bu kitabın bir kitap olmadığı tartışılamaz, tartışılması teklif dahi edilemez.


Beyza Alkoç gibi kendini yazar sananların ve Sümeyye Koç gibi "Maddi anlamda epey rahatladım. Hayallerimi gerçekleştirebilecek paraya sahibim." deyip de kitaplarını yazanların kitaplarına para veriyorsanız Oğuz Atay'ın "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" demesi ve yaşarken değer görememesi, Robert Musil ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarların da borçlar ve açlık içinde ölmüş olmasını unutma. Bu, aklının bir köşesinde her zaman kalsın.

Kitaba 10 üzerinden 1 puan yerine 2 puan vermemin sebebi, yazarın kendisinin bu kitap için yazdığı önsözden dolayı. Kendisi 10 yıldır yazıyormuş ve samimi olduğunu düşünmek istediğim bir önsöz kaleme almış. Umarım yazarın kendisi bu incelemeye bir şekilde rastgelir ve eğer okursa düşünür "Acaba?" diye. Bizim zamanımızda herkesin kitabını okuyup sonrasında izlediği Twilight filminde Edward, Jacob, Bella üçlüsü olması gibi bu kitapta da Onur, Burak, Zeynep üçlüsünün genç okurların parasını, hayatlarını ve kitap zevklerini bir vampir gibi emmesi bir tek beni rahatsız ediyor olmamalı arkadaşlar...


Çabuk, Beyza Alkoç'un müritleri gelmeden...